Salı, Kasım 16

Dalmaçya'nın Kalbi: Split

Uzun süredir ara verdiğim bloğuma yapmış olduğum gemi yolculuğunun Split ayağı ile devam ediyorum. Bu şehir, Hırvatistan'ın ikinci büyük şehri ve Dalmaçya'nın ise en büyük şehri.

Tatil kasabası gibi gözüken bu manzaranın ardında eski bir şehir yatıyor. Yine daracık yollar, saraylar, binalar... Tabi ki yine Unesco tarafından koruma altında... Dubrovnik'te olduğu gibi...

Turun programında Krika adlı selaleler ve Trogir şehri var. Gemiden iner inmez biz de aynısını yapalım mı diye soruşturduk. Öğrendik ki, şelaleler 100 km. uzaklıkta ve eylül ayı olduğu için de suya girmek de imkansız. Yorgunluk belirtileri de başladı tabi ki.Kısaca boşverdik. Trogir'e gitmenin yollarını aradık. Sahilde belirli aralıklar ile giden motorlar bulduk. Kalkış için bir saatten daha fazla vakit olduğundan şehri dolaşmaya başladık. Küçük bir şehir... Çol ilginç heykeller var. Gezmesi zevkli. Ama bugün pazar.. Ve her yer kapalı...Alışveriş imkanı yok...

Biraz gezdikten sonra Trogir'e gitme zamanı geldi. 3 euro'ya binilebilen bir motor ile yakındaki adalar ve yerleşim yerleri ve de uzaktan bir Split manzarası sizi bekliyor. 45 dk'lık bir yolculuktan sonra motorun geri dönmesi için 10 dakikalık bir zaman kalıyor. Ya da orada 4 saat kalıp bir sonrakini beklemek gerekiyor. Bir kısa zaman bize yeter diye düşündük. Fotoğraf bile çekmeye vakit bulamadık.

Az vakit geçirdiğim için üzelmedim desem yalan olur. Burası da Unesco tarafından koruma altında bir şehir. Yine eski bir şehir... Belli bir süre sonunda her yer birbirinin aynı gibi geliyor. Ve ilginçliğini kaybediyor. Ama daha sonra bekınca ne kadar önemli olduğunu anlıyorsun.

Tekrar Split'teyiz. Sahil tarafından sola doğru yeşillk bir bölgeye giderseniz bu merdivenli bölgeye gelebilirsiniz.

Neredeyse bir kilometrelik merdiven çıkışı sonunda ne kazanacağım derseniz. Karşınızda bu manzara var. Benim garip kol yapıma bakmaktan manzarayı farkedemeyenler için altta daha da iyisi var. Buranın adı Marjan, giderseniz sorması kolay olsun.

Saatler ilerledkçe şehirde biraz da olsa kıpırdanma başladı. Kravatçılar açılmadı ama doncurmacılar ve mısırcılar belirdi. Kukuruz 5 ya da yedi kuna idi sanırım. Genetiği oynanmış mısırlar çıkmadan once yediklerimiz vardı ya... Onlardan...Meydanlarda insanlar toplanmaya ve el emeği ürünler satışa çıkmaya da başladı. Çok bir şey yok ama en azından balık desenli tişörtler var.

Kılçıklı tişörtlerde Croatia yazdığını İstanbul'a gelince bir arkadaşımız farkettti. Biz bakan körlerdeniz sanırım. Şimdi fotoğraflara baktım da apaçık gözüküyormuş.

Burada ahşap oymacılığının çok revaçta olduğunu düşündüğüm bir manzara ile karşılaştım. El yapımı bu hediyelikler çok başarı kabul ama bu tamamen ahşap salıncaktan daha ilginci yok.

Günün geri kalan saatlerini sahilde bira ve yanında boşnak böreği ile (uzun zamandır yemediğim kadar yaze ve lezzetli) bitirdik. Hep yürümek zorunda mıyız ki. Biraz da demlenme vakti. Bir gün daha bitti. Ertesi gün sıra Kotor'da...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder