Pazartesi, Eylül 27

Gelecek Baharda Da Örgüye Devam

New York Moda Haftası'nda Rag & Bone tarafından sunulan defile, militarist bir ağırlıkta olmasına rağmen danteller, örgüler ve soft kumaşlar ile yumuşatılmış. Yeni bir birleşim ile sportif-kentli tasarımlar, çok basit örgü modelleri ile kombine edilmiş. Ben şahsen bayıldım bunlara... Annemin gençliğinde kullandığı örgü eteklere benziyor. Hanımlara duyurulur. Birkaç günde örebileceğiniz kadar kolaylar...



Cennet Adası: Korfu

Gemimiz, sıradaki durağımız olan Korfu'ya yine sabahın erken saatlerinde vardı. Daha önce burası hakkında hiçbir bilgi araştırması yapmamıştık. Biz beyaz badanalı evler ile karşılaşacağımızı sanarken kaleler, taştan evler ve eski bir şehir karşımızda beliriverdi. Küçük ve şirin bir İtalyan kasabasında gibiydik.

Gemimiz, adanın en büyük yerleşim merkezi olan Kerkyra'ya demirledi. Biz gemiden indikten sonra hemen bir harita aldık. Daha önce bize verilen tur bilgilerinden ve de harita aldığımız yerdeki kızdan aldığımız bilgilerle kuzeydeki "Bella Vista" adlı bölgenin adanın mutlaka görülmesi gereken yeri olduğuna karar verdik. Motor kiralamak istememize rağmen havanın kapatmaya başlaması, saatin erken olması ve çoğu dükkanın kapalı olmasından kaynaklanan sebeplerden dolayı şu şirin Micra'yı 40 euroya kiraladık.

Yaklaşık yarım saatlik yemyeşil bir yoldan sonra karşımıza masmavi suları ile eşşiz bir güzellik olan Paleokastritda çıktı. Burada denize girebilir, güzel manzaraya karşı kahve içebilir ve de 10 euroya motorları gerçekten çok iyi olan bu teknelerle etraftaki mağaraları gezebilirsiniz. Vaktimiz olmadığı için yapamadığımız "Yellow Submarine"lerle denizin altını keşfetmeyi mutlaka yapmalısınız. Burada neler kaçırdığımız gördüm. Tekrar gitmeyi çok istiyorum.
Neyse gelelim bizim gezimize.

Kaptanımız çok konuşkan bir Yunanlı'ydı. Etrafta ne var ne yok teker teker anlattı. Bakın burası mavi sular... burası kırmızı...

Bu kayayı biz aslana benzetiyoruz. Ama siz maymun dersiniz... Kesinlikle maymun...


Yaklaşık yarım saatlik bu gezintiden sonra bu bölgenin hemen yanında tepeye doğru giden bir yol var. Burada da bir ışık. Yol tek şerit olduğu için tam 4 dakika beklemeniz gereken ışık. İlerlediğiniz zamansa Mamma Mia filmi sanki burada çekilmiş izlenimi veren bir manastır var.

Bizans döneminde ait manastır çevresinde el işleri tezgahları, kapıda yöresel kıyafetler ile bekleyen kızlar ve içeride zeytinli sabunlar sizi bekliyor.




Buradan ayrılıp yine ışıkta bekledikten sonra yolumuza devam ettik. Karşımıza çıkan her küçük yerleşimde yine aynı tarz ışıkla karşılaştık. Benden söylemesi. Araba kullanacaksanız mutlaka dikkat etmelisiniz. Çok az bir araba yolculuğundan sonra ünlü "Bella Vista" ya geldik. Manzara gerçekten büyüleyici. Burada oturup güzel manzaranın tadına varacağınız (bizim oturduğumuz kafenin tatlıları çok başarılı) birkaç kafe var. Manzaraya bakarsanız daha önce gezdiğimiz mağaralar ve eski manastırın tam karşınızda olduğunu görürsünüz.


Manzaradan sonra bira da alışveriş yapalım diye şehir merkezine doğru araba ile yola çıktık. Merkeze doğru geldiğimizde trafik sıkışıklığı ile karşılaştık. Biz de arabadan kurtulup yürüyerek gezmeye karar verdik.


Burası her tarafta dükkanları olduğu bir alışveriş merkezi. Yağmur yağmaya başlamasa daha da zevkli olacaktı ama ne yapalım. Dükkanları neredeyse hepsi turunç ve limon likörleri satıyor. Likörlü şekerler her dükkanda tattırılıyor. Mutlaka deneyin. Bol bol da alın. Çok güzeller...

Güzel ada Korfu'ya verilen saatler yetmiyor. Her yer yemyeşil zeytin ağaçları ile süslenmiş, masmavi sular, incecik kumlu plajlar ve taş evler ile süslü şehir... Daha gezilecek, yapılacak çok şey var...

Ve Korint Kanalı...

Atina'dan sonraki durağımız olan Korfu'ya (Corfu) doğru ilerlerken yolumuza bu daracık geçit geliyor. Gemimiz küçük olduğu için 24.6 metre genişliğindeki kanalı rahatça geçebiliyoruz. Desemde yandan çekilmiş fotoğraflarda olduğu gibi kılı kılına geçtiğimiz belli. Kanalın su derinliği de 8 metre... Bizim geminin de...

Bu kanal tam 117 yıllık. Yunanistan ana karasını Mora yarımadasından ayırarak 700 km. yani yaklaşık 11 saatlik bir zaman dilimi kazanılmış. Yılda 11.000 gemi geçmesine rağmen bakım ve onarım işleri sebebiyle büyümesi gerçekleşemiyormuş. Kanalın büyük gemilerin geçmesine de olanak sağlaması gerekiyormuş.


Yaklaşık 6,3 km. uzunluğundaki kanalı geçmek 2 saati buldu. İstanbul Boğazı'nda olduğu gibi bir klavuz geminin önderliğinde yavaş yavaş yol aldık. Bizim geçmemizi izleyen insanlara el sallaya sallaya eğlendik.


Kanalın üzerinden geçen köprü sayısı tam zaymadığım için 6 - 8 kadardı diyebilirim. Tren yolu da dahil. Bir köprü üzerinde daha çok insan geçmemizi bekliyordu. Bunun sebebi bungee jumping yapmaya gelen kişilerin olduğunu öğrendik. Biz geçtikten sonra atlamaya izinleri varmış.





Gemide, hergün için küçük bilgiler içeren Cruise Journal adında bir gazete odamıza bırakılıyordu. Korint Kanalı için de ufak bir bilgi yeri vardı. Burada "1881 - 1839 yılları arasında inşa edilmiştir" yanlış yazılmış diye bir cümle var. Üstelik bu bilgiyi geçiş sırasında anons ederek tekrar okumaları komikti. İnternette nedir bunun doğrusu diye bakarken wikipedi aracılığıyla doğrusunu " Yapımı 1881 ile 1893 yılları arasıdır" öğrendim. Bu seferde kaç kilometre tasarruf sağladığı durumuna taktım. Her yerde 400 km. yazıyor. İngilizce wikipedi'ya da ise " It saves the 700-kilometre (430 mi) journey around the Peloponnesus" böyle yazıyor diyeyim konuyu kapatayım.

Cumartesi, Eylül 25

Yunanistan'a Varış...

Apex Tur'un düzenlediği "Vizesiz Dalmaçya Kıyıları" turunun ilk durağı Pire Limanı. Sabah 7'de vardığımız bu yerde sadece 3'e kadar zaman geçireceğimizi bildiğimizden dolayı gemiden ilk çıkanlardan olduk. Limanın büyüklüğü karşısında şaşırdık. Biz İstanbul'da 2 gemi aynı anda görünce sevinir durumdayken burasının büyüklüğü ve gemi sayısı şaşırtıcı.

Biz özel turlara katılmamaya daha gemiye binmeden önce karar vermiştik. Daha önce trenle Selanik ve Atina'ya gittiğimiz için zaten ne yapmamız gerektiğini biliyorduk. Pire Limanı ve çevresindeki popüler yerleri bile gezmiştik. Bilemediğimiz şey sadece metroya ne kadar uzak olduğumuzdu. Sorduk soruşturduk. Sağ olsunlar etraftakiler de çok yardım etti. Hatta Türkçe konuşana bile rastladık. Yürüme ile 20 dakikalık bir mesafede öğrendik. Burada bekleyen taksicilere binemiyorsunuz. Çünkü kısa mesafeye gitmiyorlar. Yapmanız gereken ana caddeye çıkıp orada binmek. Yunanistan'da taksi fiyatları da çok uygun. Binmeye çekinmenize gerek yok. Biz yine de yürüyerek gitmeye karar verdik. Etrafa baka baka gitmek daha zevkliydi.

Yukarıdaki fotoğrafın metro içinden olduğunu belirterek, metroya vardığınızda yapmanız gereken 3 euroluk günlük bir bilet almak. Gün içinde bununla bütün metrolara rahatça binebilirsiniz. Biz daha önce Atina'ya geldiğimizde Akropolis'e girememiştik. Ortodoks'ların en önemli bayramı Paskalya zamanı gidince müzeler, dükkkanlar ve devlet kurumları kapalı olabiliyormuş. Bu yüzden ilk hedefimiz Akropolis.

Burada bir metro haritası hemen edinmeniz lazım çünkü İstanbul metrosunu düşününce daha çok hat var. Ve Acropolis'e gitmek için hat değişikliği de yapmamız gerekiyor. Bir de tırmanma sorunu var. Ona göre rahat ayakkabı giymenizi öneririm. Giriş ücreti 12 euro. Yukarı doğru çıktıkça ilk önce tiyatro karşınıza çıkıyor. Daha sonra da Atina'nın dar sokaklı beyaz badanalı manzarası belirmeye başlıyor.


Daha da yukarı çıktıkça çok kalabalık bir bölgeye giriyoruz. Demokrasinin kurulduğu bir tepe burası. Şimdi ise dünyanın her yerinden gelmiş insanların gezdiği ve manzaranın tadına vardığı bir araya getiren Babil Kulesi.

Her çeşit insan mevcut. Japonlar, İtalyanlar, Amerikalılar...

Buradaki en önemli eserler Athena tapınağı, Erechteum ve Parthenon. M.Ö. 5 yüzyıldan beri ayakta kalmaya çalışan yapılar bunlar.

Sütun yerine kullanılan bu bakire kızlar buradaki en ilginç fotoları çekmemize yardımcı oldu. Kardeşimin de Pisa kulesini düzeltme çabası ile yarışır bir foto olduğunu düşünüyorum.

Evet gelelim en ünlü yapıya. Türkler'in önce cami sonra da cephanelik olarak kullandığı Antik Yunan'ın sembolü Parthenon.

Şimdi sırada alışveriş. Çok zaman yok ama size bizim daha önce yaptığımız için şimdi gerek duymadığımız etkinlikleri söyleyeceğim.
- Plaka sokaklarında dolaşmak. Daracık sokakları ve güzel evleri ile her bir aralıktan gözüken Akropol ile yürümek başka bir zevk. Burada yemek yemek, tavernaya gitmek diğer aktiviteler.
- Syntagma Meydanı: Atina'nın merkezi burası demek yanlış olmaz. Parlamento binası buradadır. O ünlü ponpon ayakkabılı asker değişimi Meçhul Asker Anıtı'nın önünde gerçekleşir.
- Monastiraki'de Akropol manzaralı kafelerde oturup öğlen frape, akşam bayık yiyin.
- Yine Monastiraki'de küçük tur trenine binin Akropolü her taraftan görmüş olun.
Evet alışveriş demiştim. Paskalya zamanı gittiğim zaman açık olmayan bit pazarına gitme fırsatı buldum. Buradan neler alabileceğinizi göstermek için de bol bol fotoğraf çektim.